BİLGELİK HİKAYELERİ

Zen Hikayeleri

<div> <h2><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir gün bir Budist ve bir Zen keşişi bir yere gidiyorlarmış hava da yağmurluymuş. Daha sonra kimonolu güzel bir kadının bir yerde mahsur kaldığını görmüşler, kadın çamurdan geçemiyormuş. Budist o yöne hiç bakmadan yürüyecekmiş çünkü bir kadına yaklaşmak yasak ve kurallara aykırı imiş. Derken Zen keşişi, "gel kız!" deyip kadını kucağına alarak karşıya geçirmiş. Sonra ikisi de yola devam etmişler. Ama olay budist rahip'e dert olmuş yol boyunca bunu nasıl yapar, nasıl yasalara karşı gelir diye düşünmüş durmuş. Bir müddet sonra dayanamamış sormuş:<br /> <br /> "Bize yasak olduğu halde nasıl bir kadına dokundun ve onu taşıdın?"<br /> Zen keşişi demiş ki..<br /> "Ben onu orda bırakmıştım, sen hala taşıyormusun!"<br /> <br /> **************************************************</span></span></h2> </div> <div> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir Samuray, Zen üstadı Hakuin’ in karşısına dikilip şu soruyu sordu:<br /> “Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”<br /> Üstad: "Kimsiniz?"<br /> “Bir samurayım.”<br /> “Sen mi?” diye dudak büktü Hakuin , “Kendine baksana bir... Hangi efendi senden doğru dürüst hizmet umabilir? Daha ziyade dilenciyi andırıyorsun!”<br /> Sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çekti.<br /> Hakuin susmak bilmiyordu: “Vay! Kılıcı da varmış! Ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!”<br /> Kanı beynine sıçrayan samuray kılıcını kaldırdı.<br /> Ustaya vurmaya hazırdı. O anda Hakuin sakince, "işte cehennemin kapıları böyle açılır” dedi.<br /> Üstadın serinkanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına soktu ve saygıyla eğildi.<br /> Üstad sözünü şöyle bitirdi: “Cennetin kapıları da böyle açılır.”</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir Zen ustası nehir kenarında meditasyon yaparken yanına genç birisi gelir ve ona der ki : "Senin öğrencin olmak istiyorum"<br /> "Neden ?" diye sorar Usta.<br /> "Çünkü Tanrı'yı bulmak istiyorum" diye cevap verir genç adam.<br /> <br /> Usta aniden ayağa fırlar ve bu genç adamı ensesinden sertçe tutarak kafasını suyun içine sokar. Genç adam ne kadar çırpınsada suyun altındayken kafası kurtulamaz ve böylece 2-3 dakika suyun altında kalır . Sonra usta genç adamın kafasını sudan çıkarır.<br /> <br /> Genç adam yutmuş olduğu suyu öksürerek çıkartır ve son anda boğulmaktan kurtulan biri olarak, nefes alabilmek için bir süre çaba gösterdikten sonra kendine gelebilir.<br /> Usta sorar : "Başın suyun altındayken en çok neyi istedin ?"<br /> "Hava" diye yanıt verir genç adam.<br /> Usta : "Peki, öyleyse git evine ve Tanrı'yı da "hava" kadar istediğin zaman gel bana" der. </span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"> Bir Zen ustası, japonca bir harfi dikkatli bir şekilde yavaş yavaş fırça ile resmediyormuş (hattatlık, kaliografi) ve bitirdiğinde kendisini seyreden öğrencisine güzel olup olmadığını soruyormuş. Öğrencisi beğenmiyor, eleştiri getiriyormuş... bunun üzerine Usta aynı harfi tekrar yavaşça çiziyor fakat, öğrencisi tekrar beğenmiyor ve çizimde bir çok kusur olduğunu söylüyormuş. Bu şekilde Usta defalarca aynı harfi dikkatli ve yavaşça çizmiş ama, bir türlü öğrencisine beğendirememiş. Öğrencisi bir ara dikkatini başka bir tarafa yöneltimiş ve bunu fırsat bilen usta, hızlı bir şekilde kağıda harfi çizmiş. Öğrenci başını çevirdiğinde Usta ona sormuş : "Nasıl oldu şimdi ?", öğrenci cevap vermiş :<br /> <br /> "Oooo ! Harika ! Sanki bir başyapıt ! "<br /> <br /> **************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Joshu, 60 yaşında başladığı Zen çalışmalarını 80' ine kadar sürdürdükten sonra Zen de olgunluğa ermiştir. 80 Yaşından 120 yaşına kadar da öğretisini yaymıştır.<br /> <br /> Öğrencilerinden biri Joshu'ya sorar: "Kafamda bir şey yoksa, ne yapayım?"<br /> <br /> Joshu yanıtlar: "at onu." <br /> <br /> " Ama nasıl atarım olmayan bir şeyi? diye sürdürünce öğrencisi,<br /> <br /> "öyleyse," der Joshu: " taşı onu." </span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************<br /> <br /> Bir öğrenci meditasyon hocasına gider: "Meditasyonum felaketti. Dikkatimi toplayamadım, ayaklarım ağrıdı, uykum geldi, korkunçtu!" Hoca sakince yanıtlar: "Bu geçecek!" Bir hafta sonra öğrenci yeniden hocasına gelir ve şöyle söyler: "Meditasyonum harikaydı! Kendimi çok farkında, çok barış dolu, çok canlı hissediyorum! Gerçekten harika!" Hoca yine sakince yanıtlar: "Bu geçecek!"<br /> <br /> **************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir sabah Buda bir köye gelir. Köye girerken birisi ona, “Ben Yüce’ye inanan bir kişiyim” der, “lütfen bana Tanrı’nın var olup olmadığını söyle.”<br /> <br /> Buda çok kesin bir tavırla, “Tanrı yoktur” der. “Hiç bir zaman olmadı, hiç bir zaman da olmayacak. Sen neler saçmalıyorsun?” Adam yıkılır, ama işte ortam yaratılmıştır..<br /> <br /> Öğleden sonra başka bir adam Buda’ya gelir ve “Ben ateistim” der, “Tanrı’ya inanmam. Gerçekten Tanrı var mı? Ne dersin?”<br /> <br /> Buda, “Yalnız Tanrı vardır, ondan başka da bir şey yoktur.” der. O adam da yıkılır.<br /> <br /> Akşam olduğunda üçüncü bir adam gelir ve Buda’ya, “Ben bir agnostikim” der, “Ne inanıyorum, ne inanmıyorum. Ne dersin? Bir Tanrı var mı?”<br /> <br /> Buda hiç bir şey söylemez. Adam yıkılır.<br /> <br /> Ama Buda’nın hep yanında dolaşan bir rahip olan Ananda daha da fazla yıkılmıştır. Sabahleyin Buda “Tanrı yoktur” dedi, öğleden sonra, “Olan yalnız Tanrı'dır” dedi, akşam ise sessiz kaldı. O gece Ananda Buda’ya, “Uyumadan önce lütfen sorumu yanıtla” der, “Bütün huzurumu kaçırdın! Aklım o kadar karıştı ki, ne düşüneceğimi bilemez oldum! O saçma ve çelişkili yanıtların anlamı neydi?”<br /> <br /> Buda, “O yanıtların hiç biri sana verilmedi. Neden onları dinledin?” der. “Onlar o soruları soranlara verildi. Ama yanıtların seni rahatsız etmesi iyi bir şey. Senin yanıtın da bu.” der.</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir keşiş Joshu'ya: "Manastıra yeni geldim, lütfen bana Zen'i öğret."<br /> Joshu: "Bugün pirinç lapanı yedin mi?"<br /> Keşiş: "Evet, yedim."<br /> Joshu: "Öyleyse git de tabağını yıka." der.O anda rahip aydınlanır.</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Kadın keşiş Chiyono, Bukko' dan Zen öğrenirken, hayli bir zaman meditasyondan yarar sağlayamaz.<br /> <br /> Sonunda bir gece ay ışığında, çemberli külüstür kovasıyla su taşırken kamış kırılıverir. Kovanın dibi düşer. Chiyono o anda aydınlanıp özgürleşir, anısına bir şiir yazar:<br /> Uğraşırdım,<br /> Kırılıp dağılmasın diye<br /> Şu eski kovam.<br /> Onu saran yıpranmış kamışı<br /> Ha düştü, ha düşecek<br /> En sonunda dibi çıkana dek.<br /> Kovada su yok artık,<br /> Su da ay' da yok artık! </span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Subhuti, Buda' nın öğrencisidir. Öznellikle nesnelliğe ilintisi dışında hiç bir şeyin var olmadığı görüşü demek olan boşluğun gizilgücünü kavrayabilmiştir. <br /> <br /> Subhuti bir gün bir ağaç altında oturmuş boşluğun ululuğunu duyumsamaktadır. Çevresine çiçek yağmaya başlar. <br /> <br /> "Boşluk üzerine söyleşini övmekteyiz." diye fısıldar Tanrı. <br /> <br /> "Ama boşluğun sözünü bile etmedim ki ben" der Subhuti. <br /> <br /> Tanrı yanıt verir: "Boşluğun sözünü etmedin, boşluğu işitmedin. İşte gerçek boşluk budur." <br /> <br /> Subhuti nin üstüne çiçekler yağar, yağar..</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************<br /> Bir çay seromonisinde tecrübeli bir çay ustası, bir askeri kaza ile yaralar. Askerin hiddetli bakışına karşın çay ustası, sakin ve mahçup durur. Ondan hemen özür diler ama, asker bunu kendisine yönelik bir aşağılama olarak görür ve onu kılıç düellosuna davet eder. Tecrübeli çay ustasının kılıç sanatında hiç bir tecrübesi yoktur ve askerden süre ister. Sonrada hemen bir Zen kılıç ustasına gider olanları anlatır ve ondan kendisine kılıçla dövüş sanatını hemen öğretmesini ister. Zen kılıç ustası ona yardım edemeyeceğini söyler ve bir tavsiyede bulunur : "Düelloya çıktığında kılıcını başının üstünde tut vurmaya her an hazırmışsın gibi; ve rakibinin yüzüne aynı çay seromonisinde gösterdiğin gibi onunla aynı konsantrasyonda ve aynı sakinlikte bak."<br /> <br /> Ertesi gün çay ustası, bu kılıç ustası ile düelloya çıkmış ve bu tavsiye uyarınca da kılıcını başının üstünde tutmuş ve rakibinin yüzüne aynı konsantrayon ve sakinlikle bakmış. Kılıç ustası asker vuruşa hazır, pür dikkat bir şekilde ve oldukça soğukkanlı olan rakibi çay ustasının yüzüne uzun bir süre bakmış, ama sonunda kılıcını aşağıya indirmiş, kendi kibirinden dolayı çay ustasından özür dileyerek ayrılmış.<br /> <br /> **************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bir akşam Shichiri Kojun, sutra okurken bir hırsız, elinde keskin bir kılıç, içeri girer, ya parasını ya da canını alacağını söyler.<br /> <br /> Shichiri: "Beni tedirgin etme. Çekmecede para var, sen alıver." diyerek okumasını sürdürür. <br /> <br /> "Az sonra başını kaldırıp, Hepsini alma haa! Yarın vergi ödemem gerek." diye ekler. <br /> <br /> Çağrısız konuk, paranın çoğunu toparlayıp gitmek üzereyken, Shichiri: "Armağan verene teşekkür etmek yok mu?" der. Hırsız: "Sağ ol!" deyip sıvışır. <br /> <br /> Bir kaç gün sonra hırsız yakayı ele verir. Başka suçlarla birlikte, Shichiri' yi soyduğunu da doğrular. Shichiri tanıklığa çağrıldığında: "Bu kimse hırsız değildir. Başka ne yapmıştır bilmem, ama benden bir şey çalmamıştır. Ona parayı ben verdim; o da teşekkür etti." der.<br /> <br /> Cezaevindeki süresi dolunca eski hırsız, Shichiri' ye giderek onun izdeşi olur.</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Çinli Zen ustası Hyakujo 80' inde bile öğrencileriyle didinir, yerleri süpürür, bahçeyi sular, ağaçları budarmış. <br /> <br /> Öğrenciler, bunca çalışan yaşlı öğretmenlerine acırlar. Durup dinlenmesi yönündeki dileklerine kulak asmayacağını bildiklerinden, gidip öğretmenin gereçlerini saklarlar. <br /> <br /> O gün ustaları yemek yemez. Ertesi gün de, daha ertesi gün de.. <br /> <br /> "Gereçlerini sakladık, ona bozulmuş olmalı," diye düşünür öğrenciler, "en iyisi çıkarıp yerine koyalım şunları!" <br /> <br /> Sakladıkları gereçleri ortaya çıkarır çıkarmaz da, öğretmenin eskisi gibi çalıştığını, yiyip içtiğini görürler. O akşam öğretmen derste, <br /> <br /> "Çalışmayana yemek yok!" der.</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************<br />  Bir filozof Buda'ya sordu: "Kelimesiz ve kelimesiz olmadan, bana gerçeği söyler misin? Buda susmaya devam etti.<br /> Filozof Buda'nın önünde eğildi ve ona teşekkür ederek dedi ki:<br /> "-Sizin dostane nezaketinizle hezeyanlarımdan sıyrıldım ve gerçek yola girdim."<br /> Filozof gittikten sonra Ananda, Buda'ya adamın ne kazandığını sordu.<br /> Buda cevap verdi: "İyi bir at kırbacın gölgesiyle bile koşar."<br /> <br /> **************************************************<br /> <br /> İki adam rüzgarda dalgalanan bir bayrak için tartışıyorlardı. Birincisi, "Gerçekte hareket eden rüzgardır," dedi. İkincisi, "Hayır rüzgar değil bayrak hareket ediyor!" dedi. Oradan geçmekte olan bir Zen ustası konuşmayı duydu ve onların yanına geldi: "Ne bayrak ne de rüzgar hareket ediyor; hareket eden, sallanan yalnızca zihindir!"<br /> <br /> **************************************************</span></span><br />  </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">" Bir gün Pai-chang, ustası Ma-tsu’yu görmeye gitmiş, birlikte kırda dolaşmaya çıkmışlar. O arada havada bir yaban kazları sürüsü belirince, usta Ma-tsu sorar : "Nedir bunlar?"<br /> "Yaban kazları ustam."<br /> "Nereye uçuyor bunlar?"<br /> "Uzaklara uçuyorlar."<br /> Bu cevap üzerine Ma-tsu, öğrencisi Pai-chang’ın burnunu yakalar ve olabildiği kadar şiddetle sıkmaya başlar, canı çok acıyan Pai-chang "Ay ay ay" diye bağırarak çırpınırken, "Uzaklara uçuyorlar dedin, oysa bunlar en baştan dünya kurulalı beri buradalar..." diyerek zaman-uzay boyutunda aşkın bir gerçekliği, Zen gerçekliğini öğrencisinin zihninde oluşturarak, ona Zen algılayışını aktarıvermiş..."</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Köyün en güzel kızlarından biri hamile kalmıştır. Kızın öfkeli ailesi çocuğun babasının kim olduğunu öğrenmekte ısrar eder. Korku ve utanç içinde kıvranan kız, bir türlü erkeğin kimliğini açıklamak istemez. Ama baskıya daha fazla dayanamayınca, sade ve arınmış bir kişi olarak bilinen Zen ustası Hakuin' i işaret eder. Çılgına dönen aile Hakuin' in kapısına dayanır ve onu suçlar. Hakuin' in yanıtı basittir: "Ha, öyle mi?" <br /> Doğumdan sonra aile, bebeği artık halkın gözünde saygınlığını yitirmiş olan Hakuin' e götürür ve onun bakımını üstlenmesini isterler. Hakuin sadece, "Ha, öyle mi?" der ve bebeği kabul eder. <br /> Usta aylarca büyük bir özenle bebeğe bakar. Bir gün gelir genç kız vicdanının baskısına dayanamayıp itiraf eder, çocuğun babası köyde bir delikanlıdır ve onu korumak adına bu yalana başvurmuştur. <br /> Aile Hakuin' e koşar, uzun uzadıya özür diler, ustanın kendilerini bağışlamasını ve çocuğu geri vermesini isterler. Hakuin çocuğu onlara uzatırken sadece, "Ha, öyle mi?" der.</span></span></p> <p><br /> <span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">**************************************************<br /> <br /> "Usta Koanzen, çırak ile beraber iken bir köylü geldi. "Büyük usta Koanzen," dedi, "çok mutsuzum, bu yıl tarla hiç mahsul yapmadı, çocuklarım âsi, beni asla dinlemiyor, üstelik karım da beni aldatıyor..."<br /> <br /> Koanzen gözlerini kıstı, yanı başındaki ırmakta yüzen alabalığa baktı, sonra başını kaldırıp göklerde süzülen kartala... Ve konuştu: ''Kartallar dâima yükseklerde uçar, sudaki alabalık ise kıvrıla kıvrıla yüzer...'' Sonra gözlerini yumdu. Sustu. Köylü sevinçle ''Sağolun usta Koanzen,'' dedi, ''bu öğretiniz hayatımı değiştirecek.'' Çırak, şaşkın ve anlamsız bakıyordu bir gidene bir kalana.<br /> <br /> Ertesi yıl aynı köylü, elinde bir sepet dolusu hamur tatlısı ile geldi büyük usta Koanzen'e... ''Sayende," dedi, ''hayatım yoluna girdi, mahsul bu sene çok iyiydi , çocuklarım artık sözümden çıkmıyor ve karım sadık bir eş oldu.'' Bin bir minnet ile hediyesini sunup büyük ustaya, gözden kayboldu... Çırak gözlerini kocaman açarak; ''Hiçbir şey anlamadım büyük usta Koanzen ," dedi, "siz, çok basit bir şey söylediniz. Ve ben sonucun böyle olacağını hiç ummamıştım."<br /> <br /> Büyük usta Koanzen gülümsedi; ''Önemli olan, çekirge," dedi, "ne söylediğin değil, nasıl söylediğindir... Şimdi oradan bir tatlı daha ver bakalım."</span></span></p> </div> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>HER ŞEY DOĞASINDA</strong><br /> İki Zen öğrencisi dere kenarında ellerini yıkıyorlarmış .İçlerinden birisi suda boğulmak üzere olan bir akrep görmüş ve onu avuçlayarak kenara çıkartmış ama tam bu esnada akrep onu sokmuş ama buna aldırmayan Zen  öğrencisi  elini yıkamak üzere  tekrar suya soktuğunda  yine  suda boğulan bir akrep görmüş ve onu da avuçlayarak kenara çıkartmış fakat bu akrepte onu sokmuş .Onu izleyen arkadaşı demiş ki;<br /> '' Neden sudan akrepleri çıkartıp ta onların seni sokmasına neden oluyorsun  ?  Onlar  seni her durumda  sokacaklardır  çünkü bu akreplerin doğası   ! ''<br /> ''Evet biliyorum ama bu da benim doğam '' diye yanıt vermiş eli akrepler tarafından sokulan Zen öğrencisi.</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>HATALARDAN FAYDALANMA</strong><br /> Çin’de bir adam,her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış evine..Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış ...Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tamamını taşır ,ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yari dolu olarak varırmış.İki sene her gün bu şekilde geçmiş .<br /> Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış..tabi ki kusursuz,çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş.Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi ,çok utanıyormuş.Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği içinde çok üzülüyormuş.İki yılın sonunda bir gün ,görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş..<br /> ''kendimden utanıyorum.şu yanımdaki çatlak nedeniyle,sular eve  gidene kadar akıp gidiyor...''<br /> Adam gülümseyerek dönmüş testiye;<br /> ''Göremedin mi?Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu.<br /> Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu ,çatlağını biliyordum..Senin tarafına çiçek tohumları ektim.Ve her gün o yolda ben su taşırken ,sen onları suladın..2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum.Sen kusursuz olsaydın ,o çatlağın olmasaydı ,evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim'' diye cevap vermiş</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>TOZ NEREYE KONACAK </strong></span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Zen tapınağında Pir ölmüştür. Yeni seçilecek pir için bir yarışma düzenlenir. Hedef dört satırda zeni açıklayabilmektir. İki gün süre tanınır ve sürenin bitiminde sadece iki kişinin yazısı duvarda asılıdır. İlki, en kuvvetli aday, merhum Pirin baş yardımcısınınkidir:</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Gövde bilgelik ağacıdır</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Zihinse parlak bir ayna</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Onu hergün temiz tutmalı ki</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Üzerine toz konmasın</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Diğerinin ise kim tarafından asıldığı bilinmemekle birlikte, aynı gece gizlice tapınaktan ayrılan ahçı yamağına ait olduğu sanılmaktadır. Yazı şöyledir:</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Ne bilgelik ağacı var</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Ne de parlak bir ayna</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Yok boşluktan başka bi şey</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Toz nereye konacak?</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>BİR BUDA HİKAYESİ </strong></span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Günlerden bir gün:</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Buddha bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır. Bir adam gelir ve yüzüne tükürür. Buddha yüzünü siler ve adama sorar, "Başka? Başka ne söylemek istiyorsun?" Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce "Başka?" diye sormasını beklememiştir. Böyle bir deneyimi yoktur. Daha önce insanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir. Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır. Ama Buddha ikisini de yapmamış, ne öfkelenmiş, ne de korkmuştur. Sadece düz bir şekilde "Başka?" diye sormuştur. Tepki vermemiştir.</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Ama Buddha'nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir. En yakın öğrencisi Ananda der ki: "Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et, biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim. Cezalandırılması gerekiyor. Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Buddha konuşur:"Sesini çıkartma. O beni kızdırmadı, ama siz kızdırdınız. O bir yabancı, buralara yeni gelmiş. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı; 'bu adam tanrı tanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor' gibi şeyler. Benim hakkımda bir fikir edinmiş. O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki, bana nasıl tükürmüş olabilir? Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü. Ben onun bir parçası değilim, ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı. Çünkü bu, bir şey söylemenin bir yolu; tükürmek bir şey söylemenin bir yolu. Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur; derin sevgide, yoğun öfkede, nefrette, duada. Dilin yetmediği yoğun anlar olur. O zaman bir şey yapman gerekir. Derin sevgi duyduğunda, birine sarılırsın; ne yaparsın orada? Bir şey söylersin. Çok öfkelendiğinde birine vurursun, tükürürsün, bir şey söylüyorsundur. Bu adamı anlayabiliyorum. Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı. O yüzden 'Başka?' diye sordum."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Adam daha da çok şaşırır! Ve Buddha öğrencilerine der ki: "Siz beni daha çok kızdırdınız, çünkü siz beni tanıyorsunuz, benimle yıllarca yaşadınız, ama yine de tepki veriyorsunuz."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Şaşıran, kafası karışan adam evine döner. Bütün gece uyuyamaz. Bir buddha gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, mümkün değildir. Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir. Ne olduğunu kendine açıklayamaz. Titreme, terleme nöbetleri geçirir. Böyle bir adama hiç rastlamamıştır; bütün zihni, bütün kalıpları, bütün geçmişi dağılır.</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Ertesi sabah geri döner. Buddha'nın ayaklarına kapanır. Buddha sorar: "Başka? Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu. Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun." Buddha devam eder: "Bak Ananda, bu adam yine burda, bir şey söylüyor. Çok derin duyguları olan bir adam bu."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Adam Buddha'ya bakar: "Dün yaptığım şey için beni affet."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Buddha cevap verir: "Affetmek mi? Ama ben, dün o hareketi yaptığın adam değilim ki. Ganj nehri sürekli akıyor, o hiçbir zaman aynı Ganj değil. Her adam bir nehirdir. Senin tükürdüğün adam artık burada değil; aynı onun gibi görünüyorum, ama aynı değilim, bu yirmidört saatte öyle çok şey oldu ki! Nehirden çok su aktı. O yüzden seni affedemem, çünkü sana kızgın değilim."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">"Ve sen de yenilendin. Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin, çünkü o adam kızgındı. O kızgındı, ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun, nasıl aynı adam olabilirsin? Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım. O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam, artık yok. Yakına gel. Başka şeylerden konuşalım."</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>EGO </strong></span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Öğrenci ustasına sorar:</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Ego nedir?</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Usta yüzünü buruşturarak öğrenciye dönüp,</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">"Bu ne kadar aptalca bir soru. Bunu sadece bir aptal sorabilir." der.</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Öğrenci allak bullak olur, öfkeden kıpkırmızı kesilmiştir.</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Usta gülümser ve şöyle der:</span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">İşte ego budur!</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>ÇAY FİNCANI: </strong></span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Meiji döneminde (1868-1912) Japon Usta Nan-in, Zen incelemeleri yapmaya gelen bir üniversite profesörünü karşılar. Nan-in, konuğuna çay sunar. Profesörün fincanını doldururken durmaz, çayı döker de döker. Konuk profesör taşan çaya bakakalmıştır. Bir süre sonra dayanamayıp boşalır: "Taştı! Artık daha fazla almaz ki!" "Bu fincan gibi," der Nan-in, "sen de kendi düşüncelerinle, kurgularınla dopdolusun. Önce fincanını boşaltmazsan, sana Zen'i nasıl gösterebilirim ki?"</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>KAPLAN MI ÇİLEK Mİ?</strong></span></span></p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Kırda giden birisi bir kaplanla karşılaşır. O kaçar, kaplan kovalar. Bir uçurumun kenarına gelince, bir yabani asmanın köküne yapışıp kendini aşağı sarkıtıverir. Kaplan hala tepesinde koklayıp durmaktadır. Adamcağız tir tir titreyerek aşağı bakar. Orada bir başka kaplanı, onu yemek için beklerken görür. Onu tutan tek şey asmadır. Birden, biri ak, biri kara iki sıçan asmayı kemirmeye koyularlar, usul usul. Adamcağız az ötede iri bir çilek görür. Sarmaşığı tek elle kavrayıp, öbür eliyle çileği koparır. Öyle tatlı gelir ki çilek ona!…</span></span></p> <p> </p> <p> </p> <p> </p> <p> </p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>SUTRA YAYINLAMAK</strong></span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Japonya'da, Tetsugen adlı bir Zen tutkunu o günlerde salt Çincesi bulunan sutraları yayımlamayı aklına koyar. Kitapların, tahta basma kalıplarla yedi bin baskısı yapılacaktır; bu da büyük bir girişimdir. Tetsugen bu amaçla gezilere çıkıp bağış toplamaya başlar. Bir kaç duygudaş, çıkarıp yüzer altını basarlar; ama çoğu kişi işi bir-iki yenle geçiştirir. O ise hepsine eşit duygularla teşekkür eder. On yıl sonra Tetsugen yeterli parayı denkleştirip işe koyulur. Ne var ki, o sıralarda Uji ırmağı taşar, kıtlık baş gösterir. Tetsugen kitap için topladığı paraları harcayıp açları doyurur. Sonra, yeniden para toplama işine koyulur. Aradan yıllar geçer; ülkede tifo salgını çıkar. Tetsugen nesi var nesi yoksa yurttaşlarına yardım için dağıtır. Ve üçüncü kez işe koyulur; yirmi yıl sonra da ereğine ulaşır. Japonlar çocuklarına Tetsugen'in, sutraları üç takım olarak ürettiğini, ilk iki görünmez takımın sonuncusundan çok daha üstün olduğunu anlatırlar.</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>DOĞRUYLA YANLIŞ </strong></span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Bankei, bir kaç hafta süren meditasyon çekilgisi dönemine girerken, Japonya'nın dört bir yanından öğrenciler akın ederlermiş. Bu birleşimlerden birinde bir öğrencinin orada hırsızlık yaptığı görülür. Sorun Bankei'ye götürülür, suçlunun kovulması istenir. Bankei duymamazlıktan gelir. Sonraları bu öğrencinin benzer bir eylemi daha görülür, ama Bankei gene ilgilenmez. Öğrenciler içerleyip, hırsızın atılması için bir dilekçe düzenlerler; aksi taktirde toptan çekileceklerini bildirirler. Bankei dilekçeyi okuyunca öğrencileri toplayıp şunları söyler: "Sizler aydın kişilersiniz. Doğru nedir, ne değildir, bilirsiniz. İsterseniz uğraşınızı başka yerde sürdürebilirsiniz. Ama bu mutsuz kardeşimiz doğruyu yanlıştan ayıramıyor. Ben ona öğretmezsem, kim öğretecek? Hepiniz gitseniz de, o burada kalacaktır." Hırsızlık yapan yandaşın yüzü göz yaşı seliyle arınırken, tüm çalma tutkusu da akar gider</span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif"><strong>YOK YOK </strong></span></span></p> <p> </p> <p><span style="font-size:12px"><span style="font-family:arial,helvetica,sans-serif">Yamaoka Tesshu genç bir Zen öğrencisiyken, usta değiştirir durur. Sıra Shokoku'lu Dokuan'dadır. Yamaoka, ustaya kendi eriştiği çizgiyi sergilemek ister: "Tin, Buda, ölümlü varlıklar… Gerçekte bunlar yok ki! Görüngünün gerçek doğası boşluktur. Erişme yoktur, hayal yoktur, bilge yoktur, bayağılık yoktur. Verme diye bir şey yoktur, ne de alınacak bir şey…" Sessiz sessiz çubuğunu tüttüren Dokuan öylece dinler. Sonra birden çubuğu Yamaoka'nın kafasında kütletir. Delikanlı öfkelenir. Dokuan sorar: "Mademki yoktur hiç bir şey, nereden çıktı bu öfken?"</span></span></p> <p> </p> <p> </p>