KİTAP ÖNERİLERİ

Platon-Sokrates’in Savunması

<p>M.Ö. 399 yılında, üç Atinalı, Sokrates’in aleyhine, onu topluma karşı tehdit olmakla suçlayan bir kamu davası açarlar. Suçlama iki bölümden oluşur; * Onun sapkın bir mezhebe sahip olduğu iddiası * Gençlerin kafasını karıştırarak onları yanlış yöne sürüklediği iddiası Bu iddiaların temelinde ise siyasi ve dini nedenler yatmaktadır. Daha önceden Sokrates’in çevresinde yer alan aristokratların, ülkede kötü anılarla hatırlanıyor olması ve bunun yanında, Sokrates’in dindeki birtakım yanlışlıkları söylemesi dava açılmasında başlıca etkenlerden olmuştur.</p> <p> </p> <p>Sokrates’in savunması üç bölümden oluşur;</p> <p> </p> <p>Sokrates’in kendini savunması</p> <p>Ceza için önerisi</p> <p>Mahkemeye son hitabı</p> <p> </p> <p>Sokrates kendini savunurken öncelikli olarak vurgu yaptığı nokta, ölümün korkulacak bir durum olmadığı, ölümden kurtulmak için yalan söylemeyeceği, her zaman gerçekleri aktaracağı yönündedir. Ve bu şekilde bir hayat yaşadığı için ölüme mahkum olacağını önceden de bilseydi, yine de aynı hayatı yaşayacağına, felsefesiz bir hayat düşünemediğine değinir ve “Hiçbir şeye değmeyen bir adam bile hayatını ölüm ve yaşam ihtimallerini hesaplayarak geçirmemelidir; düşünmesi gereken tek şey, yaptığı işin iyi mi yoksa kötü mü olduğudur, yani iyi bir adam olarak mı yoksa kötü bir adam olarak mı yaşayacağıdır.” şeklinde açıklamalarda bulunurak ölüm korkusunun olmadığını pekiştirir.</p> <p> </p> <p>Bir diğer nokta ise gençleri baştan çıkararak ülkelerini ve dinlerini yanlış aktarmadığını belirtmek istemesidir. Üstelik farklı bir iddia daha vardır ki o da, gençlerden para aldığı yönündedir. Kaldı ki bir insanı gerçek anlamda eğitebilen kişilerin para almasının bile o kişi için bir onur olacağından ancak kendisinin böyle bir yola başvurmadığından ve bu kötü şöhretinin, sahip olduğu bir çeşit hikmetten kaynaklandığından söz ediyor. Bu hikmetin ise insanların elde edebileceği bir hikmet olduğundan ve bu “sınırlı” anlamda bilge olduğundan bahsediyor. Ve bu bilgeliğin insanüstü olmadığını, gençleri de bu bilgeliğin ışığı doğrultusunda, doğru olanı anlatarak etrafında topladığını; varlıklı ailelerin yapacak işleri olmayan çocuklarının, onun hayatı ve insanları sorgulamasından hoşlandıklarını belirtmektedir. Ve Sokrates bilgeliğini şu şekilde tanımlamaktadır: Bilgelik, hiçbir şey bilmediği halde bildiğini zannetmek değil; bilmediğini bilmektir. Ve sizin en bilgeniz Sokrates, kendi bildiğinin gerçekte bir hiç olduğunu bilendir. Kitabın akışı içerisinde bunun gibi açıklamalar ve çarpıcı benzetmeler dikkati çekmektedir. Bu benzetmelerin bir diğeri ise şu şekildedir: Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Ve bu devlet, koca cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır. Ben de Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Ve eğer Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz. Ancak Sokrates, tüm bu açıklamalarına rağmen mahkeme heyetini ikna edemez ve mahkeme ona iki seçenek sunar; ya sürgüne gönderilecektir ya da idam edilecektir. Sokrates ise ölüm cezasını talep eder. Çünkü başkalarının istediği şekilde bir hayat yaşayıp, kendi felsefesini gerçekleştiremeyecekse, ölmeyi buna tercih eder. Felsefe olmayan, sorgulanmayan bir hayat düşünemez. Çünkü onun için “Sorgulanmayan yaşam, yaşamaya değmez.”</p> <p> </p> <p>Platon, “Sokrates’in Savunması”nda, Sokrates’in mahkeme öncesi, mahkeme sırasında ve ölümü beklerken, dostlarıyla felsefi sohbetler yapabildiği için çok mutlu geçirdiği günleri kaleme alarak Sokrates’in öğretilerini bizlere sunuyor. Kitaptan çeşitli alıntılarla aktarılmaya çalışılan bu yorum, kitaptan kişisel olarak çıkarılacak sonuçlar için yetersiz kalmaktadır. Kitapta altını çizmeden geçemeyeceğimiz ve kendimizi ve hayatı sorgulamamıza ve tanımamıza yardımcı olan öğretiler, kitabın akışı içerisinde bizlere sunulmaktadır. Sokrates, hayatının kısa bir özetini anlatırken, kendinden verdiği örneklerle bu kitapta aslında en temel öğretiyi bize aktarıyor: “Sorgulanmayan Yaşam, Yaşamaya Değmez.”</p> <p> </p> <p>Canan Göker</p>