KİTAP ÖNERİLERİ

Çiçero-Dostluk

<p>MarcusTulliusCicero (M.Ö. 106 - M.Ö. 43); Romalı hukuk adamı, politikacı, bilgin, hatip ve yazar. Roma İmparatorluğu’nun en sancılı zamanlarında Cumhuriyet’ten İmparatorluğa geçiş süreci içerisinde yaşamıştır. Felsefe öğrenimini, EpikürosçuPhaedros, Stoacı Diodotos ve Akademi’ye bağlı Philon’dan almış olan Cicero’nun önemi, yunan düşüncesini daha sonraki kuşaklara aktarmasından kaynaklanır. Bilgi kuramı açısından, kesinliğe bağlanmak yerine olasılıkların yolunu izlemeyi yeğleyen, buna karşın ahlak alanında, dogmatik bir tavır sergileyip, Stoacılara ve Sokrates’e yönelen Cicero, Latincenin felsefe dili olarak gelişmesine katkı yapmış ve bu arada dinsel görüşleri açısından daima agnostik kalmıştır.</p> <p>Cicero’nun felsefi yapıtlarından biri olan Laelius ya da De Amicitia (Laelius ya da Dostluk Üzerine) İ.Ö. 44 yılında yazılmıştır.Diyalog biçiminde olan bu kitaptaki konuşma, İ.Ö. 129 yılında geçer. ScipioAemilianus’un ölümünden (İ.Ö. 129) birkaç gün sonra Scipio’nun çok yakın dostuLaelius, damatları Scaevola ve Fannius’la “dostluk” üzerine konuşur. Bu konuşmayı sonradan Scaevola, Ciceyo’ya aktarır.</p> <p> </p> <p><strong>DOSTLUK </strong></p> <p>“Dostluk konusunda düşündüğümde, hep şu noktayı göz önünde tutmalı diye de düşünürüm: acaba dostluğu arattıran neden güçsüzlük ya da gereksinim midir? Acaba karşılıklı yardımlaşmaya girişirken insanların amacı tek başlarına pek başaramayacakları şeyi bir başkasının yardımıyla elde etmek, sırası gelince karşılığını yapmak mıdır? Yoksa bu yardımlaşma dostluğun özelliğidir de, dostluğun daha derin, daha soylu, salt doğanın yarattığı başka bir nedeni mi vardır? Dostluğa adını veren sevgi, insanların yakınlık duygularıyla birbirine bağlanmasında başlıca nedendir. Çünkü çıkarlar çok kez kendine dost süsü veren ve durum gerektirdiği için saygı, ilgi gösteren insanlardan bile elde edilebilir; oysa dostlukta hiçbir şey yalan ve yapmacık değildir, her şey gerçektir ve içten gelir. Bu yüzden, sanırım dostluğu gereksinim değil, doğa yaratır. Dostluğun doğuşunda ondan ne çıkarlar elde edileceğinden çok, ruhların sevgiyle bağlanması var.”</p> <p>“Ruhta erdem ışığı belirince dostluk oluşur; bu ruha benzeyen başka bir ruh yaklaşır, ona bağlanır; bu birleşme sonunda sevginin doğması kaçınılmaz olur. Onur, ün, yapı, giysi, beden bakımı gibi boş şeylerden hoşlanıp da erdemle donanmış, sevebilen, deyiş yerindeyse sevgiye sevgiyle karşılık vermesini bilen bir ruhtan hoşlanmamak saçma bir şey değil mi? Çünkü hiçbir şey bu sevgi alışverişinden, istekle yapılan karşılıklı yardımdan daha tatlı olamaz. Peki, sözlerimize bir de şunu eklersek: “Benzerliğin insanları dostuğa çektiği kadar hiçbir şey başkasını kendisine çekip sürüklemez dersek ki bunu demeye de hakkımız vardır, kaçınılmaz olarak kabul edilecektir ki, iyi insanların iyileri sevmeleri, sanki aralarında bir akrabalık ya da doğadan gelen bir bağ varmış gibi birbirlerine bağlanmaları yerinde bir iştir.”</p> <p>“Dostlukta hoş olan, elde edilecek yarardan çok, dost sevgisidir, dosttan gelen bir şeydir; ancak sevgiyle birlikte olursa zevklidir. Gereksinmenin dostluğun nedeni olması şöyle dursun; tersine zenginliğe, erke, özellikle erdeme erişmiş-erdem çok büyük bir destektir-ve başkasına gereksinme duymayan insanlar çok eli açık ve iyilikseverdirler. Hem de dost ille bir şeye gereksinme duymamalı mı bilmem; ne barışta, ne savaşta Scipio benim yardımıma ya da öğüdüme gereksinme duymasaydı ona sevgimi nasıl kanıtlayabilirdim? Demek çıkar düşüncesi dostluğu doğurmaz, dostluğun arkasından gelir.”</p> <p>“Karşısında kendinle konuşuyormuş gibiher şeyi söylemeyi göze alabileceğin birini bulmaktan daha tatlı ne var?İyi günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı mutluluğundan ne zevk alırdın? Öte yandan da, kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o günlere katlanmak güç olurdu.”</p> <p>“Bu durumda zevke boğulmuş kimseleri,ne kuramını, ne de uygulanışını bildikleri dostluk üzerine yürütecekleri düşünceleri dinlememeli. Çünkü tanrıların ve insanların hakkı için kimseyi sevmeden, hiç kimsece de sevilmeden, her türlü varlık ve bolluk içinde yaşamayı isteyecek bir insan olabilir mi? Çünkü kuşkusuz böylesi, bir tiran yaşamı sürmek olur. Bu yaşamda ne bağlılığa, ne sevgiye, ne de sürekli bir yakınlığa güven vardır; her şey hep kuşku ve kaygı vericidir, dostluğa yer yoktur. Çünkü korktuğu ya da kendisinden korktuğunu sandığı insanı kim sevebilir? Ama tiranlara da bir zaman için yalancı bir saygı gösterilir. Eğer bir gün, çok kez olduğu gibi düşerlerse, ne denli az dostları olduğu o zaman anlaşılır.”</p> <p>“Kimilerinin, önceleri iyi ahlaklıyken, komuta ve yetki elde ettikten, mutluluğa eriştikten sonra değiştikleri, eski dostlarını aşağı görüp yenilerine bağlandıkları da, kuşkusuz ki görülebilir. Varlık, erk ve erkinlik elde etmiş kimselerin, parayla alınabilecek her şeyi, atları, hizmetçileri, güzel giysileri, değerli vazoları elde edip de, dostluğu, deyiş yerindeyse, yaşamın bu en değerli ve güzel süsünü elde etmemelerinden daha budalaca bir şey var mıdır?”</p> <p>“Kendimiz için yapmayacağımız nice işler vardır ki, dost uğruna yaparız. Olmadık birine dilekte bulunmak, yalvarmak, birine pek kötü çıkışmak, şiddetle saldırmak; bütün bunlar kendimiz için yapılınca hiç de onurlu olmadığı halde, dost uğruna yapılınca çok onurludur.”</p> <p>“Ama Scipio, insanların dostluktan başka her işlerinde daha dikkatli olmalarından yakınırdı; örneğin hepsi ne kadar keçisi, koyunu olduğunu söyleyebilir de dostlarının sayısını bilmez. Keçi, koyun satın alırken bile titiz davranır da, dost seçimine önem vermezler. Bu durumda sağlam, değişmeyen, hep aynı kararda olan dostlar seçelim. Böylesine pek az rastlanır.”</p> <p>“Kiminin ne denli hafif olduğu bir az parayla anlaşılır. Az paraya kapılmayan kimi de, çok para önünde ne olduğunu ortaya kor. Parayı dostluğa üstün tutmayı küçüklük sayan kimseler bulunsa bile, toplumsal konumu, devlet işlerini, askersel komutları, yönetimsel memurlukları, etkililiği dostluğa üstün tutmayan insanları nerede bulmalı? Ama birçokları için kötü günlerde birbirine bağlı kalmak, nasıl da güç bir iştir! Yıkımı paylaşmaya razı olacak insan kolay kolay bulunamaz. Enniushaklı olarak: “Belli dost bellisiz işlerde belli olur” diyor ama dostun gelgeç gönüllülüğünü, zayıflıklarını şu iki şey ortaya koyar: iyi günlerde dostlarını aşağı görür, kötü günlerinde bırakıp giderler. Hem iyi, hem de kötü günde ciddi, direngen, değişmez bir dostluk gösteren insanın pek seyrek, tanrılaşmış gibi bir soydan geldiğine inanmalıyız.”</p> <p>“Dostlukta aradığımız bu süreklilik ve kararın temeli bağlılıktır. Bundan başka, yalın, herkesle dost, bizimle aynı zevkte, yani aynı şeylerden zevk aldığımız kişiyi seçmeli. Dost, suçlamaktan hoşlanmayacak, suçlamalara da inanmayacak.”</p> <p>“Burada ince bir sorun önümüze çıkıyor: Genç atları eskilere üstün tuttuğumuz gibi, dostluğa uygun gördüğümüz yeni dostları eskilerine üstün tutmalı mıyız? En eski şaraplar gibi, en eski dostlar en zevkli olmalı.İyi dost olabilmek için birlikte birkaç tutam tuz yemeli diyenlerin hakkı var. Ama umulan meyveyi sonunda bir gün veren bitkiler gibi, meyve vereceğini umduğunuz yeni dostlardan da kaçınmamalı, ancak eskileri, uygun oldukları konumda tutmalı. Hiç kimse bir engel olmadıkça, alışmadığı yeni bir ata binmeyi, alıştığı bir ata binmeye yeğ tutmaz.”</p> <p>“Bir iyiliği yapan anmamalı. Bu yüzden, üstün olanlar, dostlukta ötekilerin katına indikleri gibi, onları da ellerinden geldiği kadar, kendi katlarına yükseltmeye çalışmalı. Her dost için önce elden ne gelirse, sonra sevilen, yardım edilen kimse ne kadarını kaldırabilecekse, ona o kadarını vermeli. Ne denli yüksek olunursa olunsun, bütün dostları yüksek konuma getirmek olanaklı değildir. Bir insana her şeyi vermek elde olsa bile, onun bunlardan ne kadarını kaldırabileceği göz önünde tutulmalı.”</p> <p>“Çok kez insanların ya doğrudan doğruya dostlarına ya da başkalarına zarar veren ama sonunda yine dostlarının onurunu kıran kimi eksiklikleri birden bire ortaya çıkıverir. Bunlardan yavaş yavaş sıyrılmalı. Bu durumda hemen alışverişi kesip ayrılmamak ne doğru ve onurlu bir iştir, ne de olanaklıdır. Çok kez olduğu gibi, insanın ahlakında, zevklerinde bir değişme ortaya çıkarsa ya da siyaset alanında aralarında düşünce ayrılığı olursa, yalnızca dostluğun bozulmasını değil, düşmanlığa çevrilmiş görünmesini de önlemeye çalışmalı. Çünkü hiçbir şey bir zamanlar çok yakın olduğun birisine savaş açmaktan daha ayıp değildir. Bu yüzden önce dostla bozuşmamaya çaba göstermeli ama böyle bir şey başa geldi mi, dostluğun birdenbire kesildiği değil yavaş yavaş söndüğü sanılsın.”</p> <p>“Bütün bu eksiklik ve sakıncalara karşı bir tek umar ve önlem vardır: ne çok çabuk sevmeli, ne de uygun olmayanları sevmeli. Üstün olan her şey az olduğu gibi kendi türünde her yönden üstün olanı bulmaktan daha zor bir şey yoktur. Ama birçokları insanlarla alışverişlerinde iyi diye yalnızca kazanç getireni tanırlar. Hayvanları arasında olduğu gibi, dostları arasında da en çok kazanç umduklarını en çok severler.”</p> <p>“İnsan hem kendisini sever, hem de bir başkasını arar, sanki iki ruhtan bir tek ruh yaratmak üzere ruhunu onunkiyle birleştirir.”</p> <p>“Ama birçokları kendilerinde bulunmayan şeyleri dostlarında aramaktan-hadi sıkılmıyorlar demeyeyim de-yanılgıya düşüyorlar diyeyim. Dostlarına vermedikleri şeyleri onlardan istiyorlar. Oysa önce iyi insan olmak, sonra kendine benzeyeni aramak doğru olur. Deminden beri söylediğim sürekli bir dostluk ancak şu kimseler arasında sağlamca kurulur: Yakınlık duygularıyla birbirine bağlanmış insanlar önce başkalarının tutsağı olduğu tutkuları yenecekler, sonra doğruluk ve adaleti sevecekler, birbirleri için herşeyi yapacaklar ama birbirlerinden onurlu ve doğru olmayan hiçbir şeyi istemeyecekler, aralarında yalnızca sevgi ve beğenme değil, saygı da bulunacak. Çünkü dostluktan saygıyı kaldıran onun en büyük süsünü kaldırmış olur. Doğa dostluğu erdemin yardımcısı olsun diye vermiştir.”</p> <p>Taros’luArkhytas’ın sözü doğrudur: “Biri göğe yükselip evreni ve yıldızların güzelliğini seyretseydi, bu seyir ona hoş gelmeyecekti ama yanında gördüklerini anlatacak bir dostu olsaydı, bundan çok hoşlanacaktı.”</p> <p>“Dostun açıkça ve sertliğe kaçmadan uyarılması, kendimize yapılan uyarıların da sabırla ve karşı koymadan kabul edilmesi, gerçek dostluğun özelliklerinden birisidir. Yapmacık, her şeyde kötüdür-çünkü gerçek üzerine bir kanıya varılmasına engel olur ve gerçeği bozar- ama asıl dostlukla taban tabana karşıttır; çünkü açık yürekliliği ortadan kaldırır; oysa onsuz dostluk adının hiçbir değeri kalmaz.”</p> <p>Scipio’ya göre, gerçi dostluğu ömrün son gününe kadar sürdürmekten daha güç bir şey yokmuş: çünkü derdi, bir çıkar ayrılığı çok kez ortaya çıkabilir ya da devlet işlerinde aynı düşüncede olunmayabilir. Dahası, insanların huyu da değişebilir. İnsanın yıkım yüzünden başka, üzerine çöken yaşlılık yüzünden başka huyları vardır. Çünkü dostluk için birçoklarındaki para hırsından, olgun insanlar arasındaki konum ve ün çekişmesinden daha büyük bir yıkım olmaz. Bundan birçok içli dışlı dost arasında büyük düşmanlıklar doğmuştur. Dostlardan doğru olmayan bir şey, örneğin şehvete aracı olmaları ya da bir haksızlık yapmak için yardım etmeleri istendiği zaman, büyük ve çok kez haklı anlaşmazlıklar çıkar.</p> <p>Böyle bir yardımı yapmayanların davranışları gerçi onurlu bir iştir, istekleri yerine getirilmeyen kimseler, onları dostluk kurallarına uymamakla suçlarlar.”</p> <p>“Bunun için, isterseniz önce, dost sevgisi nereye kadar gitmelidir onu görelim. Bir suçu dost uğruna işlemiş olmak, o suçu bağışlatmak için bir neden değildir. Çünkü dostluğun temeli, erdeme karşı duyulan saygıya dayandığına göre, insan erdemden ayrılırsa, dostluk süremez.</p> <p>Dostların her istediğini yerine getirmeyi ve onlardan her şeyi istemeyi doğru bir iş sayarsak, bundan bir aksaklık bir eksiklik doğmaması için, hepimizin örnek bir bilge olması gerekirdi.”</p> <p>“Utanç verici bir şeyi istememeyi, istendiği zaman da yapmamayı dostluğun kutsal bir yasası olarak kabul edelim. Her suçun, hele devlete karşı işlenen suçların dost uğruna yapıldığını ileri sürmek, hem utanç verici hem de hiç kabul edilmeyecek bir özürdür.”</p> <p>“Dosttan onurlu şeyler istemeyi, dost uğrunda onurlu şeyler yapmayı dostluğun ilk kutsal yasası olarak tanıyalım; dostun bizden yardım istemesini bile beklemeyelim, yardım isteği hep hazır;duraksama, uzak olsun; özgürce öğüt vermeyi göze alabilelim. İyi öğüt veren dostların yetkisi güçlü olsun, açıkça durum gerektirirse sert uyarılar bile yapmak için bu yetkilerini kullansınlar ve onlara baş eğilsin.”</p> <p>“Dedikleri gibi dostunun yüreğini açamazsan hiçbir şeye güvenemez, hiçbir şeyden emin olamazsın; sevdiğinden ve sevildiğinden bile! Çünkü bunun ne denli gerçek olduğunu bilemezsin.”</p> <p>“Erdem diyorum, C. Fanius, evet, yalnızca erdem, Q. Mucius, dostlukları hem kurar, hem korur.Çünkü onda her türlü uyum, onda sağlamlık, onda süreklilik vardır. Kendisini gösterip ışığını parlattığı zaman, başkasında parladığını gördüğü erdem ışığına yaklaşır, ondaki ışıktan da ışık alır. Bundan sevgi ya da dostluk tutuşur; çünkü her ikisi de “sevmek” sözcüğünden geliyor; sevmekse hiçbir şeye gereksinmeden, hiçbir yarar beklemeden sevilen insana bağlanmak demektir.”</p> <p>“Dostluk üzerine söyleyeceklerim işte bunlar. Size gelince, siz erdeme öylesine değer verin ki, -onsuz dostluk olamaz- erdemden başka hiçbir şeyin dostluğa üstün tutulabileceğine inanmayın.”</p> <p> </p> <p> </p> <p><em>KAYNAKÇA</em></p> <ol> <li><em>Cicero. Dostluk ve Yaşlılık. ( Çev. Berat, Hacı) Arya Yayınclık. 2. Baskı, 2013, İstanbul, sx</em></li> <li><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Marcus_Tullius_Cicero"><em>http://tr.wikipedia.org/wiki/Marcus_Tullius_Cicero</em></a></li> </ol> <p style="margin-left:54.0pt"> </p> <p>HAZIRLAYAN: HALİME YAZICI</p> <p><a name="_GoBack"></a> </p>