BABİL KULESİ MAKALELER

GEYŞA

Geyşaların dünyasında ufak bir araştırma yaptığımda anladım ki, gözlerimizi büyüleyen o görüntüle rinin altında günlük ha- berlerden, siyasetten ve sanat dünyasından haberdar olan, asıl yetenekleri insanların ruhunu ekip biçen ve mevsimine göre çiçek açmasını sağlayan kusursuz birer sanatçı yatıyor.

Geyşaların hayat hikâyesi şöyle başlıyor; Ortaçağ Avrupa'sında olduğu gibi Japonya'da da insanlar tapınak ve ibadet yerlerine toplanıyordu. Dua etmeye geliyor, sonrasında eğlenmek ya da yiyip içmek için kalıyorlardı. Girişimciler, tapınak bölgelerinde hacıların ihtiyaçlarını karşılayacak tezgâhlar ve dükkanlar inşa etmeye başladılar. Bunlar ilk (oçaya) çayevleriydi.

Zamanla bu çayevleri daha sert içkiler, daha ciddi yiyecekler vermeye başladılar. Çay demleyen kadınlar, dansçılar, şamisen çalıp, şarkılar söyleyen kadınlar oluştu ve bunlar kendilerine ‘geyşa' demeye başladılar.

İlk çayevi 1665'te ortaya çıktı ama yasallaşması 1712 yılında gerçekleşti.
Bu çayevleri öncesinde geyşalar vardı fakat bunlar erkekti. İlk erkek geyşalar kadınların çaldığı gibi müziği çalıyor, dans ediyor ve kadın
denkleri gibi müşterilerle sohbet ediyorlardı. Eğlencenin ve oyunların
devam etmesini sağlayan parti ustalarıydılar. Bunlara ‘ TAİKOMOÇİ'
deniyordu.

Birçok Geisha kız ve kadının toplandıkları semtlere hana-machi (çiçek
şehri) adı verilir.

Geyşa gei-sha olarak yazılıyor Japonca'da “Gei” sanat veya gösteri, “sha” ise kişi anlamına gelir ve sözcük anlamı ‘SANAT İNSANI'

17. yüzyılda Japon kentlerinde kurulan geyşa evlerinin (okiya) ilk ziyaretçileri, seks dışında eğlence, romantik duygular ve entelektüel doyum talep etmişler, geyşalar da bunu sağlamak üzere hayatlarını adamış olan güzelliklerdir. Tarzları, gündelik olan her şeyi törensel biçimde örten, adi olanı yücelten bir bakış açısı ürünüdür. Geyşa, orijinalliğin değil,
mükemmelliğin göstergesidir. En yoğun kullanılan tanımı ise, Japon erkeklerini çekicilikleriyle büyüleyen tebeşir beyazı yüzlü, kiraz dudaklı ve ipek giysili suskun köleler.

Geyşalık Japonya'da bir statü belirtisi. Bu genç kadınlar, daha çocukluklarından bu felsefeyle büyütülüyor. Ardından, yıllar süren bir eğitim alıyorlar.

Köylü yada yüksek miktarlarda borca girmiş şehirli aileler çocuklarını geyşa evlerine para karşılığı veriyorlar. Çoğu 6-7 yaşlarında alındıklarından, eğlence bölgesi dışındaki hayatı belli belirsiz hatırlıyorlar. Bir geyşa evine girmesiyle şikomi sıfatını giymiş oluyor.

Şikomi denen bu kızlar tüm ev işleriyle ilgilenirler. Disiplin edilmesi için çok ağır şartlar altında çalıştırılır ve önce hizmet etmesini öğrenirler. Her
geleneksel Japon çıraklığında olduğu gibi asıl amaç evin atmosferinde büyümek ve disiplin kavramına alışmaktır.

Şikomo eğitiminde ilk öğrenilmesi gereken konuşma aksanı, konuşma biçimi nereden geldiğini ve sınıfını gösterdiği için, bu eski benliğine ait bütün izleri silmek gibi bir şeydi, aynı zamanda geyşa dünyasının nezaket kurallarını da öğ renmeye başlar. Selam vermek, karşılamak, bir kız çocuğunun tiz sesiyle konuşmak, dans etmek.

En kötüsü de geyşa hiyerarşisinin en alt basamağı olduğu için ileri yaştaki ablalarının acımasız iğnelemeleri ve terslemelerine hiçbir yanıt vermeden kabul etmek zorunda olmaları. Bu kızlara ulaşmak tanışmak çok zordur. Çocuk sayıldıklarından geyşa evlerinin anneleri tarafından sıkı koruma altına alınırlar.

Eğitim süreci boyunca anneler ‘Okami-san' ve ablalar''O-nêsan' dil, hal, tavır ve çok önemli olan insan ilişkilerini konusunda kaydettiği ilerlemeyi yakından izler. Öğretmenlerle bir araya gelerek çeşitli sanatlara olan yatkınlığını tartı şırlar. Sabahtan normal okula giderek zorunlu eğitimini tamamlar sonra öğleden sonra dans, şan, davul, ?üt ve şamisen çalma derslerine giderler.

 Şikomu olarak ne kadar ilerlediğini görmek için ilk aşamadan yani dans sınavından geçer. Sınavı geçen şikomu ikinci sınav için hazırlanır: ‘Minarai' yani görerek öğrenme.

İlk kez maskeyi takacak ve bundan böyle dünyaya göstereceği mermer yüzü görecek…

İlk önce saçları ‘wareşinobu' saç sitili yapılıyor. Sonra büyük maiko yüzünü pürüzsüz ve beyazlığa kavuşana kadar pudralıyor, bu pudralama sırtının ortasına kadar devam ediyor.

Estetik kaygılar adına çektikleri işkence saymakla bitmez. Yüksek dağlara ve vadilere benzeyen, süslü tokalarla bezenmiş saçları çok acı veren bir yöntemle mumlandığından; saçının bozulmaması için ince bir kumaşla kaplanmış olan tahtaya yatarak uyumayı öğrenir.

Parmakları kanayana kadar üç telli şamisen notalarını çalmaya zorlanırlar.

Daha sonra kimonosunu giyiyor ve obisi bağlanıyor. Hala bir maiko olmadığı için alt seviyede olduğunu göstermek için obisi normal bir maikonun yarı uzunluğunda, boyun hizasından yere kadar değil dizlerinin arkasına kadar uzunlukta.En son giriş salonunda OKOBO'larını giyiyor; bunlar 10 cm yüksekliğinde ön tarafında dik bir eğimi olan parmak arası kırmızı takunyalardır.

Geceleri Parti eğitimi alacağı minariajaya(çayevi) gitmeye başlar. Burada dinler, izler, nasıl oturup kalkacağını, nasıl davranacağını,nasıl konuşacağını, sohbeti nasıl haff ve eğlendirici bir şekilde sürdüreceğini, beceriyle saki kaplarını nasıl dolduracağını öğreniyor. Burada sözlü talimat fazla yok.
Adetlere göre dikkatle izlemesi ve görerek öğrenmesi; bu yenidünyanın her ayrıntısını sindirmesi gerekiyor.

‘Minarai' yani görerek öğrenme sınavını geçen genç kız, Maiko olmadan önce 3 günlük boy gösterme
olan ‘misedaşi' dönemini yaşıyor. İlk boy gösterişinden önce geçirmesi gereken önemli bir geçiş töreni var. Geyşa ailesinin bir üyesi olması için bir abla ‘ONESAN' tarafından evlat edinilmesi gerekiyor bu onun hocası olacak, geyşa hayat tarzının temel kurallarını öğretecek, dans ve müzikteki
ilerlemesini izleyecek ve en önemlisi bir hata yaptığında sorumluluğu üstlenecek yaşça büyük bir  maiko ya da geyşadır. Kendisi için ‘ablasının onesanın' suçu üstleneceğini bilmek bir maikonun kuralları çiğnemesinin önünde yıldırıcı bir engeldir.

Misedaşi Geçiş töreni bir falcının yardımıyla belirlenen hayırlı bir günde yapılıyor san-san-kudo, ‘ üç kere üç dokuz' denen bu tören Japonların evlilik töreni kadar ciddi ve bağlayıcı.

Geyşa evinde tatami kaplı bir odada seçilen ablasıyla maiko oturuyor önce. Abla kırmızı saki fncanı alarak üç yudumda içiyor, sonra doldurulup aynı fncandan maiko olacak kişi içiyor. Aynı işlem orta boy bir kupayla son olarak da büyük boy bir saki kupasıyla tekrarlanıyor böylece üç kupadan alınan üç yudumla sona eriyor…

Ertesi gün maikonun boy gösterişinin üç gününde bütün çayevlerini dolaşıyor. Ev anneleri ona zarf içinde para ve hediyeler veriyor. Üç gün boyunca o bölgenin yıldızı oluyor. Üç günlük boy gösterişinden sonra mizuage( kabarma ya da suları sunma ) sıra geliyor. Mizuage ilk kez kadın olduğu zamandır ve bu bir maikonun meslek hayatındaki en önemli adımdır. Maiko en fazla hana-dai ya da ohana (çiçek parası yada onurlu çiçek) verene bekaretini verir.

Mizuageyi yaşayan kişi artık bir maiko olmuştur ve hayatı değişir.'Eri' adı verilen kırmızı işlemeli kalın alt yaka takmaya başlarlar, buda eri-kae denilen bir törenle yapılır. İlk olarak saçları ‘ofuku' sitili yapılır buda onun artık bir maiko olduğunu gösterir, herkes onu kutlar, maikoda hediyeler dağıtır. Geyşa olabilmek için beş yıllık sıkı bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Bu sürede de en çok ‘anne' ve ‘abla'larla ilişkilere dikkat etmesi gerekiyor.

Geyşa olduklarında da eri-kae töreniyle maiko iken taktıkları kırmızı yerine beyaz yaka takarlar ve uzun saçları geyşa peruğunu takması için kesilir. 1958'den sonra bu peruklar moda oldu. Onun öncesi maikolar gibi kuaföre gidiyorlardı.

Yıllar süren ağır eğit i m ve öz disiplin onları bu zarif yaratıklara dönüştürmüştür, ama kısıtlayıcı kimonoları ve nötr bir maskeyi andıran makyajlarının ardında, etten kemikten, kendine ait bir geçmişi, hayal kırıklıkları ve hayalleri olan birer kadın yatmaktadır. En iyi sakladıkları sırlar, kalplerine en yakın olanlardır bu gizlenmiş dünyaya girdiğinde, geyşanın âşık olma, ya da yazgısının peşinden gitme özgürlüğünün olmadığını öğrenir.

Bir genç kız tam bir geyşa olduğunda,çay töreninde parmaklarını bardağın etrafına koyması, elini kaldırması gibi basit görünen tüm hareketlerin kendine özgü anlamları var. Yere çömelişi, masadan kalkışı, odanın bir ucundan öbür ucuna gidişi, zarif hareketleri onun doğasının bir parçası olur. Yelpazesinin ufacık bir hareketiyle drama yaratır. Bir çiçek kadar zarif, bir söğüt ağacı kadar güçlü…
Bu hayal dünyasında dişiliğin sembolü, hayatın gerçekleri hakkında hiç bir fkri olmayan baygın bakışlı bebekler olmaları bekleniyor.

Bir geyşa, hayatı boyunca Japon kültürünün simgesi hâline gelen sanatlarda mükemmelleşmek için çok uzun saatler harcar. Dans eğitimi ve üç telli ‘shamisen'deki ustalık, bir kız daha maiko, yani çırak geyşa olmadan çok önce başlar. Özellikle şamisen çalmayı öğrenmek yıllar süren bir uğraş. En iyi şamisen çalanlar yaşça büyük geyşalar ve onlara talep yoğun olur.

Japon geleneksel sanatları kendini ifade etmenin bir yolu değil, biçimiişi doğru bir biçimde yapmayı öğrenmektir. Amaç kusursuzluk, bir geleneğin yayılması, yer, mevsim ve duruma göre doğru  kimonoyu giymektir. Bir geyşa geleneğin belirlediği kuralla kendini kusursuz bir sanat eserine dönüştüren sanatçıdır.

En önemli nitelikleri konuşma yetenekleridir. Bir geyşa, günlük haberleri, sumo sonuçlarını ve sanat dünyasından haberdardır. Ayrıca her daim ince espriler yapıp, bir kuğunun zarafetiyle en zor müşterileri dahi memnun edebilmektedir. Geyşa zarafetiyle, kalabalıkları heyecanlandırır ve onu süsler. Elbette ki bu da geyşanın güzelliğinden değildir. Yalnızca almış olduğu eğitimin ve görgüsünün vermiş olduğu akıldan kaynaklıdır. Bununla birlikte geyşalar acıya da dayanıklıdır. Yerde, kıvrık bacaklarının üstünde saatlerce oturabilirler.

Geyşa erkeğin içinde bulunduğu durumu çok iyi analiz eder. Kıraç bir tarla olarak algılar ve ona göre davranır. Âdeta bir bahçeyi ekip biçen deneyimli bahçıvan edasıyla erkeğin ruhunu ekip biçer ve mevsimine göre çiçek açmasını sağlar.

Geyşalar aslında tam anlamıyla birer sır küpleridir. Japonya'da bütün gizli görüşmeler geyşa evlerinde yapılır. Geyşa hizmet ettiği müşterilerinin konuştuklarını asla kimseyle paylaşmaz. Kendi kendine bile konuşmaz. Sağır ve dilsiz uşaklar gibidir. Her duyduğu onunla birlikte mezara gider.

Toplumun en üst kesimlerinde geyşalar bu gece toplantılarının ana unsurunu oluşturuyordu. Geyşa partileri ülkenin yönetiminin olmazsa olmaz bir parçası, bir erkek için kusursuz bir ortam, kusursuz yemekler, içkiler ve konuşabileceği kusursuz birinin olması üstelik onu nasıl rahatlatacağını biliyor hatta aklını kurcalayan soruna bir çözüm bulabiliyordu. Japonya'nın savaştan sonra kendisini çabuk
toparlayabilmesinin bir nedeni de buydu. Bir erkeğe ne kadar zeki olduğunu sezdirmeyecek kadar zekidir. İdeal kadının özü, erkeğe parlak fkrin kendisinden çıktığını düşündürmek…

Geyşalığın yok olmasının sebebi, bir geyşa evinde müşteri olma kültürünün yok olmasıdır. Geyşa dünyası kişiliğini koruyabilmek için dışa kapalı bütün sırlarıyla ve gizemleriyle kendi kozasında özel bir dünyaydı. Bu haliyle küçük ölçek bir Japonya'ydı. Şaşılacak olan geyşa dünyasının yok oluyor olması değil, varlığını bu kadar uzun süre koruyabilmesidir. Bunu da dış dünyayla arasına koyduğu ürkütücü mesafeye borçludur. Eğer sürü insanları bu yapıya girecek bir açıklık bulabilselerdi, şimdiye
kadar çoktan güneş altındaki bir çiy tanesi gibi eriyip giderdi.
KAYNAK: Yok Olan Bir Dünyanın
Gizli Tarihi Lesley Downer
EYLEM ÖZKAN