BABİL KULESİ MAKALELER

TÜRK SOSYOLOJİSİNDE İZ BIRAKAN BİR SOSYOLOG / NİYAZİ BERKES

Sosyolojinin en kısa ve net tanımı “toplum bilimi” olarak verilir. Toplumu toplum yapan ise bireydir, insandır. Toplum olmadan insanlar var olabilir, ancak insansız toplumdan söz etmemiz mümkün değildir. Toplum bilimi de felsefe, tarih, coğrafya, fen bilimleri vb. birçok alan gibi çok derin ve geniş yelpazeye sahip bir bilim dalıdır. Sosyolojiyi bir okyanusa benzetirsek eğer, bugün aktarmaya çalışacağım kısım bu okyanusta oluşan küçücük bir dalgadan ibarettir.

Sosyolojinin de tarih içerisinde ve zamanla çok çeşitli dallara ayrıldığını görebiliriz. Örnek verecek olursak; din sosyolojisi, çevre sosyolojisi, hukuk sosyolojisi, kent sosyolojisi, aile sosyolojisi, siyaset sosyolojisi, çağdaş sosyoloji kuramları, kitle ve iletişim sosyolojisi, endüstri ve göç sosyolojisi, toplumsal cinsiyet sosyolojisi, toplumsal değişme kuramları gibi oldukça geniş bir alan sunar bizlere.

          Evet; Türk sosyologları da Osmanlı'nın sonlarından ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından günümüze kadar, saydığımız alanlarda birçok deneysel ve gözlemsel araştırmalar yapmış; görüşlerini, düşüncelerini ve yer yer çözüm yollarını paylaşmışlardır.

          Sosyoloji yani toplum bilimi ortaya çıktığı andan itibaren her zaman dinamik bir yapıya sahip olmuştur. En güzel yanı da budur. Sürekli günceldir. Çünkü sosyoloji, yaşadığımız toplumda bireyle, insanla ayakta durmaktadır. Günümüzde hemen hemen her konuda tartışırken, konuşurken; siyasetten bilime, edebiyattan sanata kadar sosyolojiden de bahsetmiş oluyoruz. Peki, bizler Türk toplumunun bireyleri olarak, Türk milletinin yetiştirmiş olduğu sosyologları ne kadar tanıyoruz?

          Şimdi, Türk tarihinin değerli sosyologlarından biri olan Niyazi Berkes'i kısaca tanıyıp,  bakış açına bir göz atalım: 

Berkes, çok yönlü bir düşünür ve yazardır. Tarihten sosyolojiye, felsefeden gezi yazılarına kadar geniş bir alanda kitaplar yayınlamıştır. Ağırlıklı olarak Türkiye'nin geçirmekte olduğu sosyal değişimi analiz etmeye çalışmıştır. Batılılaşma veya çağdaşlaşma serüveni olarak kabul edilen bu değişim sürecini kavramsal çerçevede tartışır.

Berkes'in sosyolojisi; toplumu tarihsel süreç içinde anlamaya ve geçirdiği sosyal değişme evrelerini tespit etmeye çalışan bir özellik taşır.

Berkes'e Göre Çağdaşlaşma 

Çağdaşlaşma, dilimizde modernleşme anlamında yeni bir toplumsal merhaleyi açıklamak için kullanılmaktadır. Berkes, özellikle modernleşme yerine çağdaşlaşma kavramını kullanır. Bunu eserlerinde yaptığı kavram analizlerinde de gösterir. Çağdaşlaşma ona göre bir süreci ifade eder. Bu süreçte geleneksel ve kalıplaşmış yapılar yeni biçimlere dönüşmektedir. Bu yeni biçimler Batı medeniyetinin son merhalesi olarak karşımıza çıkmakta ve bizi iki yüzyıldır meşgul etmektedir. Türkiye çağdaşlaşma yolunda büyük mücadeleler vermiştir.

Türkiye'nin özgün kültürel yapısı ve farklılıkları üzerinde odaklanır. Hayatında karşılaştığı bütün olumsuzluklara rağmen kendisini içinde yaşadığı toplumdan uzaklaştırmamaya dikkat etmiştir. Mekân olarak uzaklaşsa bile Türkiye'nin sorunlarını çözümleme kararlılığından vazgeçmez.

Berkes'e Göre Sekülerizm

 "Sekülerizm", ateizm veya dinsizlik demek değildir. Sekülerizm başlıca iki temel önermeyi içermektedir: Birincisi devletin dinsel kurumlardan kesin bir biçimde ayrı olmasıdır. İkincisi ise farklı dinler ve inanışlardan olan kişilerin kanun önünde eşit olarak değerlendirilmesidir.

Niyazi Berkes'e göre; bir toplumun çağdaşlaşması için, ilerlemesini engelleyen her türlü eski kalıplardan kurtulması gerekir. Modernleşmenin en önemli özelliklerinden birisi insan aklının öne çıkartılması ve toplumsal hayatın sekülerleştirilmesidir.

Laiklik Berkes'e göre sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Bu tarz bir anlayış zaten çok yüzeysel bir yaklaşımı gösterir. Hâlbuki mesele geri kalan bir toplumun ilerleyebilmesi için yapılanları ve yapılması gerekenleri anlayabilmektir.  Berkes için laiklik, toplumun çağdaşlaşması için temel bir değer olarak anlam kazanır. Türkçeye Fransızca “laicisme” teriminden geçen bu sözcük; İslam, Osmanlı, Türk din ve siyaset geleneğine yabancı bir terimdir.

Sekülerleşme laikliği de içine alan ve ona göre daha geniş bir anlam içeren yaklaşımdır.

Bir toplumda değişme zorlukları ortaya çıkıp çağdaşlaşmaya doğru bir yönelme başlayınca o zamana dek açıkça din şemsiyesi altına girmemiş kişiler, kurumlar ve kurallar; yok olmamak için dinin kutsal sığınağına yönelirler.

Örnek olarak, matbaanın getirilmesine gösterilen direnç için “gâvur icadı” gerekçesinin kullanılması gösterilebilir. Berkes çağdaşlaşma ile birlikte dinselleşme eğiliminin devreye girdiğini ileri sürer.

Dinselleşme, çağdaşlaşmaya karşı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabasıdır. Her çağdaşlaşma döneminin arkasından bir dinselleşme humması başlar. Bu dinselleşme eğilimi gerçek anlamda dini bir gelişme değil, yenileşmeye karşı bir zırh ve dirençtir.

Berkes'e Göre Türk Toplumunda Batıcılık ve Çağdaşlaşma 

Batılılar kendi dışındaki toplumları ilerletmek bir tarafa, kendilerine bağımlı haline getirmek isterler. Batı'nın emperyalist yönü burada devreye girer ve bizi esir almaya çalışır. Bunun için Berkes' e göre Batılılaşmak yerine Batılılaşmamak esastır. En önemli özelliklerinden birisi insan aklının öne çıkartılması ve toplumsal hayatın sekülerleştirilmesidir.

Avrupa'nın ilerlediğini gören aydınların bir kısmı bunun gerçek boyutlarını anlamak yerine taklit ederek ilerleyebileceğimiz gibi bir yanılmaya düşmüşlerdir. Bu yanılgıdan dolayı Osmanlı'dan günümüze kadar, çağdaşlaşma yerine Batılılaşma kavramı ön plana çıkar. Berkes'e göre bu son derece yanlış bir algıdır.

Bu bakımdan Berkes; sorunun Batılılaşmak ile değil, Batılılaşmamak ile çözüleceğini düşünür. Çünkü kapitalist batı ikiyüzlüdür ve kendi dışındaki toplumların gelişmesini istemez. “Batı'dan bağımsız olmayan hiçbir geri kalmış toplum Batılılaşamaz, ilerleyemez; ister reform ister devrim yoluyla kendine yeni düzen veremez; sele kapılmış bir saman çöpü gibi sürüklenir durur. Geri kalmış toplumların Batılılaşmasını isteyen Batılılar aynı zamanda bunlara karşı gelmekle çelişikliğe düşmektedirler.” der.

Dolayısıyla bizim geri kalmışlığımızı Batılılaşarak aşmamız söz konusu olmaz. Her toplum kendi devrimlerini gerçekleştirmedikçe ilerleme sağlayamaz.

Berkes'e göre Batıcılık; geri kalmış toplumların aydınlarının kendi toplumlarının kalkınamaması gerçeğinin karşısında, ilerlemiş toplumları görmekten gelen aşağılık duygusunu hafifletmek için yapıştıkları bir hayal, bir toplumsal sakatlığın aydınlar arasında nükseden bir görüntüsüdür.

Berkes, Osmanlı'da başlayan çağdaşlaşma ve Batılılaşma tartışmasının Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve Atatürk devrimleri ile yeni bir boyut kazandığını düşünür. Atatürk Millî Kurtuluş Savaşı biter bitmez hemen bir toplumsal devrim savaşına girişmiştir. Türkiye'nin çağdaşlaşması bu girişime dayanır. Batı karşısında yaşadığımız ikilemin çözümü de Atatürk'ün önderliğinde yapılan çağdaşlaşma girişi olan devrimlerde ortaya çıkmaktadır.

 

KAYNAKLAR:

Eskişehir Anadolu Üniversitesi -  “Türk Sosyologları” Dersi

Eskişehir Anadolu Üniversitesi -  “Türkiye'nin Toplumsal Yapısı” Dersi

Eskişehir Anadolu Üniversitesi -  “Türkiye'de Sosyoloji” Dersi

http://tr.wikipedia.org/

https://www.academia.edu

http://sosyolojisi.com/

http://www.talid.org/sunus.aspx?SAYI=11

http://www.felsefe.gen.tr/sosyoloji/sosyolojinin_dogusu_ortaya_cikisi.asp

 

Esen TÜRKER