BABİL KULESİ MAKALELER

BEDEN GEÇİCİDİR, KALICI OLAN İSE RUH

Hepimiz korkuyoruz bedenin ölümünden

Fakat kimdir korkan ruhun ölümünden?

-Epiktetos-

Bu dünyaya gelmemizle birlikte her geçen gün bedenimizle daha fazla ilgileniyor, her geçen gün ona daha fazla önem veriyor, her geçen gün onu kaybetmekten, ona zarar gelmesinden korkarak hareket ediyoruz.

Bildiğimiz fakat unuttuğumuz bir şey var ki, o da bu dünyada sadece bedenimizle değil aynı zamanda ruhumuzla da var olduğumuzdur.

Bedene ait ne varsa her biri geçicidir aslında. Yaşımıza göre, mevsime göre hatta bazen bir saatten başka bir saate bedene dair hislerimiz, fikirlerimiz değişkenlik gösterebiliyor. Modaları takip edip teknolojiyle bedenimize yön veriyoruz.

Bedenin bu geçici haline bakarak ruhun aslında ne kadar da kalıcı olduğunu görebiliyoruz. Hele ki daha üst bilinç, fikir ve birleştirici öğelerle temas eden ruhun varlığının ebedi olduğunu biliyoruz. Tarihin birçok evresinde, birçok farklı yörede ve farklı kültürlerde ruhun ölümsüzlüğü anılmıştır. Bedenimize bu dünyada sahipken, bedenlenmeden önce ve bu dünyada bedenimizi bıraktıktan sonra ruhumuzun yaşamaya devam edeceği ortak kadim bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bu ortak kavramda; ruhun bu fiziki dünyadaki imtihanını vermesi için bir bedene bürünerek yeryüzüne indiği söylenmektedir. İnsan bedeninin oluşması ve olgunlaşması için geçici bir süre ana rahminde kalması gibi, ruh da bu dünyada geçici bir süre bedeni ile var olup buradan olgunlaşıp ayrılmak için yaşamalıdır.

Peki, geçici olan bedenimize ya da kalıcı olan ruhumuza ne kadar öncelik veriyoruz?

Bu dünyaya geldiğimiz andan itibaren, çocukluğumuzdan başlayarak yaşadığımız hayat ve çevreler bizi doğuştan gelen en saf, en temiz duygu ve düşüncelerimizden uzaklaştırıyor. Büyüdükçe bir anlamda insanlığımızın bir kısmını bu dünyada bozdurup harcıyoruz. Tüm hayatımız boyunca geçici olduğunu bile bile, sonlanacağına defalarca tanık olduğumuz halde; bedensel hayatımızı, sağlığımızı, mallarımızı koruma adına vaktimizi enerjimizi ömrümüzü harcıyoruz. Ve bu sonu belli mücadelede esas bizi insan yapan, zamansız ve ölümsüz olan değerlerimizi, erdemlerimizi unutuyor; onlardan uzaklaşıp yabancılaşıyoruz. Doğruluk, adalet, neşelilik, doğaya uygunluk gibi çocuk yaşlarda var olan özelliklerimizi yanılsamalar dünyasında yadırgıyor, egomuza yenilip yükselmek yerine belki de alçalıyoruz.

Geçici olmayan, zamandan ve mekândan bağımsız kalıcı değerler olan erdemlerimiz ruhumuzun olgunlaşmasını sağlayacak olanlardır. Ve bu yolda en büyük zafer kendi kendimize verdiğimiz mücadelede alacağımız zaferlerdir. Nefsin aldatıcı, ayartıcı dürtülerine karşı mücadeledir esas olan. Kişiliğin tomurcuğu ezilmeli, adına ben denen egoya karşı büyük tuzakların olduğu bu yolda her zaman yüksek bilinç ve irade ile hareket edilmelidir.

Madde âlemindeki kayıplarımızı; paramızı, ekmeğimizi, sağlığımızı kaybetmemizi gerçekten telafisi olmayan kayıplar olarak görüp dertleniyoruz. Fakat ruhumuza ait adalet, cesaret, doğruluk, tevazu gibi değerlerin eksilmesi o kadar büyük kayıplar olarak görmüyoruz. Hem de madde âlemdeki kayıplar veya kazanımlar bizden bağımsız dış unsurlar olmasına rağmen ruhumuza ait kayıplar veya kazanımlar tamamen bizim bilinç ve irademize bağlıyken bunu yapıyoruz.

Bilinç ve irademiz ile bu dünyaya ait geçici olan ve ebedi dünyaya ait kalıcı olan kavramları öğrenip anlamaya ve önceliklerimizi ona göre belirleyip bu dünya hayatı süresince hakiki değerlerle bütünleşen bir yaşam biçimini uygulayarak hakikate adım adım da olsa yaklaşma gayreti göstermeliyiz.

Geçici olan, değişmez olana feda edildiğinde ödül senindir.

Sessizliğin Sesi

 

Yahya ŞENOCAK

 

 

Kaynakça:

Düşünceler ve Sohbetler / Epiktetos

İhvan-ı Safa Risaleleri Cilt:1

Özgürlüğe Kaçışım – Zindandan Notlar / Aliya İzzetbegoviç

*Sessizliğin Sesi  - Tibet'in Kadim Bilgelik Kitabı / Helena Petrovna Blavatsky