BABİL KULESİ MAKALELER

GÜN OLUR ASRA BEDEL...FOÇA

‘'Gün olur alır başımı giderim,

Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda…

Gün olur başıma kadar mavi

Gün olur başıma kadar deniz

Gün olur, deli gibi…''
 

‘‘Yolunu şaşırmazsan akıllanamazsın'', demiş Goethe. Yolunu şaşırıp da akıllanma rotasında; kah maviyi yudumlayarak ruhunda; kah özündeki eksik taşları bulmaya gidenlerin yolu Foça… Foça'yı keşfetmem bundan dört yıl öncesine dayanıyor. Daha geç keşfedenlere göre  daha şanslı olduğumu düşünüyorum. Foça koyuna yaklaşırken, sonsuz bir kıpırdanış peydahlanıyor insanın içinde; şen foklar gibi oluveriyorsunuz. Foça deyince akla şu günlerde sevimli fok''Badem''geliyor sanırım herkesin aklına. Foça'daki foklar da, doğanın kendileri için yonttuğu  siren kayalıklarını yuva için seçmişler. Bu nedenle 1995'ten beri girilmesine kısıtlamalar getirilmiş ve dünya mirası koruma listesine alınmıştır. Akdeniz foklarının dünyadaki sayıları 500,Türkiye'de ise 100 civarında olduğu tahmin ediliyor. Foça Belediyesi'nin katkılarıyla 2006 yılında Foça  Akdeniz  Foku  Rehabilitasyon  Merkezi  Türkiye'de  ilk defa kurulmuştur.20 kg ağırlığındaki Badem burada rehabilite edilmeye başlanarak 140 kg olarak doğal ortamına bırakılmıştır. Çağrışım olarak bizim için de  Foça doğal ortamımızı bulup, özümüzle kucaklaştığımız muhteşem bir yer… 

HEMŞEHRİMİZ HOMEROS'UN FOÇA'SI… Eski  Yunan düşüncesinin oluşmasında Homeros ve Hesiodos'un katkıla rı büyüktür .İ.Ö.6.yy'de İyon kent devletlerini oluşturan yeni yaşam biçimini felsefe ve bilim belirlemiştir. Arkaik çağın başladığı bu dönemde, paranın da ilk kez kullanılması ile birlikte İyonya ve Attika'da birbirini izleyen hükümet darbeleri, devrimler ve reformlar meydana gelmiştir. Bu gelişimlerin öncüsü Homeros ve  Hesiodos'un dışında yedi bilge etkili olmuştur. Bu düşünürlerin hepsi doğruluk,erdem,mutluluk bireyin yaşamı konusunda öğütlerde bulunmuşlardır. Homeros'da, kahramanı Odysseus'u bu değerlerle bezemiş, kahraman bir karakter yaratmıştır. Foça'daki bu yolculuğumda, aklımın bir noktasında Odysseus'un Akdeniz'deki yaşamındaki örüntüsünü kendimle beraber hissediyorum. Bu durumlarda nasıl olunması gerektiği midir  erdem diye soruyorum sessizliğimi yalnızca bu dalga seslerinin bozduğu iklime?Homeros bu durumlardan kurtulmanın yollarını Odysseus'u yaratarak çözümleyip yoluna devam etmiş. Foça  uygarlık tarihine önemli katkıları bulunan bizlerin; hatta burada yaşayanların bile bunu fark etmediği bir kent. Peki bize emanet edilen bu kültürel mirasa ne kadar değer veriyor ve yaşatmak için nasıl çaba sarf ediyoruz? Foça'nın mavi derin sessizliğinin yanında, takdire değer bireysel çabalarla yaşatılmaya, korunmaya çalışılan eski taş Rum evleri insanın içini bir büyü gibi sarıyor. Şöyle piyangodan para çıksa da ben de bir tane yaptırsam diyorum hep ve bu evlerin evvel zaman içindesine dalıveriyorum. 

Tarihi yolculuk sırasında Foça'nın eski iyon yerleşmelerinden olduğunu hatırlatalım.Batı uygarlıklarının temelinin atıldığı;mimari,heykeltıraşlık ve felsefeye öncü olmuş kentlerden biridir.Geçirdiği zor dönemlerden sonra İskender buraya da ayak basıp eski adıyla burada bulunan foklardan adını alan ‘'Phoakaia'' Foça'nın yeni bir aydınlık  döneme geçmesini sağlamıştır.14. ve 15. yy'de Cenevizliler'in elinde bulunan Foça tarihinde her daim ticaretle uğraşılmıştır.Akdeniz'de bir çok yerde koloni devletleri kurmuşlardır.

Antik  Çağ mimari eserlerinin en önemlilerinden olan, şehrin doğusunda uzanan Athena Tapınağı belli dönemde yıkılıp kasaba durumuna gelmiş,ve şimdi gördüğümüz surlar Fatih Sultan Mehmet zamanında onarılmış. Fatih, 1455 yılında kendi adının geçtiği 
bir cami yaptırmış.Bu cami Foça'nın merkezinde bulunuyor. Bu yapıda iki tane kitabe göze 
çarpıyor. Avlu kapısındaki 1531 tarihli kitabe, Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış. Ana gi
riş üzerindeki kitabeye göre de Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile yeniden inşa edilmiş. Yolumuz üzerinde bir başka camii Kayalar Camii; dikdörtgen tavanla örtülü,15.ya da 16. yy'de yapıldığı sanılmakta. Fakat minaresi19.yy'de yapılmış. Şehrin merkezinin batısında 1548'de yapıldığı söylenen Foça kalesindeki,Kurt Hacı Mustafa tarafından 
inşa edilen Hafız Süleyman Mescidini gezmeye gidiyoruz.Küçük bir ormanın ortasın
da gibi seramiklerle ve vitraylarla bezenmiş bir yapı. 18-19. yy'de son şeklini almış.

Hava malum sıcak, karnımda müthiş majör ziller çalmaktayken ve aklımda balık tava varken burada bir es diyorum usumun maestrosuna;ve sahil kenarında kendimi bırakacak bir mekan aramaya koyuluyorum. Çarşıdan kuzeye doğru ilerlerken tam solumuza düşen yerde Porto denilen ve fi yatının da keseye uygun cinsinden olduğu bir yere hemen demir atıyoruz. Yani  ‘Foça'ya gelinir de balık yenmez mi?' sesleriyle sahibi ve işletmecisi Zafer bey bizi misafi rperver bir şekilde karşılıyor. Ben malum sorularımla deniz- balık üzerine sohbetimizin başlama çanına vuruyorum. Her mevsim her tür balığın olduğunu fakat bu ayda sardalyenın bol ve lezzetli olduğunu söylüyor. Bunu takiben bir sardalye tava şöleni bizi bekliyor. Nefi s kokusuyla mideye indirmeye başlıyorum. Oturduğum masadan karşı tepede bir şeyler gördüğümü bunların ne olduğunu soruyorum. Eski yel değirmenleriymiş. Beş Kapılar,Şeytan Hamamı,Taş Ev,Heredot Duvarı,Kybele Tapınaklarını gezmeden ayrılmayın diyor. Balıklar da bu arada bitmiş durumdayken,nasıl pişirdiklerine dair birkaç ipucu alıyorum. Burada yemekler çoğunlukla zeytinyağının eşsiz lezzetiyle hüküm sürüyormuş. Isıya daha dayanıklı olduğu için yanmıyor ve koku çıkarmıyormuş. Foça'ya dair daha başka yaşanmış öyküler dinlememizin ve İsmail Dede'yle tanışmamız gerektiğini söylüyor. Ertesi gün İsmail Dede, namı diğer İsmail Kaptan'la çayını yudumlarken buluşuyoruz. Kalbim bir kuş gibi çırpınıyor. İsmail Dede bize taş çıkartacak şekilde takım elbiselerini giymiş, çakır gözleriyle sıcacık bir gülümsemeyle bizi karşılıyor...Yılların bıraktığı hazin izlerin üşüştüğü yüzüne bakarak ellerinden öpüyorum heyecanla…Gözlerinden, dimdik duruşundan; soracağım tüm sorular siliniveriyor içimdeki kargaşalıkta…11 eylül 1922 diyor, kurtuluş yıllarını canlandırmak istercesine yorgun bedenini geriye iterek, siyah arabasından inen Atatürk'ü anlatıyor…Hey hey seslerini içimde birbirine vurduruyor! Atatürk siyah arabasından inip yanına gelip omzunu sıvazlayarak ''Senin adın ne evlat?'' demiş.''ismail Paşam'' demiş, dimdik felli duruşuyla.''Sen okula gidiyor musun İsmail''demiş, Gazi Paşa.''Bizim burada okulumuz yok ki Paşam'',demiş. Gazi Kemal  Atatürk , o günden sonra okullar yaptırmış Foça'ya...''O yıllar Rumlar bize bir şey yapmadı'' diye devam ediyor. ‘‘Hepimiz dostluk kardeşlik içinde yaşardık.''

Savaş yüzünden hepsi evini eteğini ocağını kayıklara yükleyip bir bir gitmişler. Aynı sokağı,kahveyi,tarlayı paylaştıkları,büyüdükleri can dostları et tırnaktan ayrılır gibi ayrılmışlar. İsmail Dede ‘O yıllar çok zordu' diyerek söze devam ediyor. 3 yıl askerlik yapmış ve askerden sonra evlenmiş. Biz gençlere mesajı oluyor;'Var olanı yok etmek yıkmak kolay, korumak inşa etmek emek ister' diyor. Dört kız evlat yetiştirmiş, denizcilik yapmış; ama hiçbir şeyi yok. Devletten aldığı 3 aylık var, malum yaşlılık maaşı...Derin yontular açılan içimde, tekrar görüşmek üzere vedalaşıyoruz…Teşekkürler  İsmail Kaptan…

Adımlarım bir ara nereye gideceğini şaşırıp kalmış durumundayken,burnuma kavrulmuş dibek kahvesi kokusu takılınca adımlarımın kılavuzu kendini ele veriyor. Hadi diyorum marş!marş!!.ileri!..Adı da kendi gibi ilginç ‘'Kokoloz''a dümeni çeviriyoruz.Tam bana göre dedikleri türden bir mekan. Otantik dekoru,uğrayanların eline bir kitap alıp buranın huzurunda okuyabileceği kitaplığı,püfür püfür nargilesi,tarihi taş bir binanın yuva sıcaklığını andıran bir mekan. İşletmecisi ve sahibi Nergis Hanım'la ufak bir sohbet girişimine hazır olan ben; lafı hemen  ‘Ne kadar şanslısınız' demekle açıyorum. Kendisi su altı arkeoloğu imiş...(içimden imrenen bir vay çekiyorum.Nefesler tutulmuş vaziyette.) Ege Üniversitesi'nde okurken buraya kazıya gelmiş. Hikaye aynı; hayran kalmış Foça'ya ve yerleşmeye karar vermiş.18 yıldır buradaymış.hala kazılara devam edip beş yıldır da burayı işletiyormuş.(Ne güzel! Hem iş hem rüya.)Gelen misafirler arasında yerli yabancı herkes sanki bir misafir havasında… Sohbet, gülüşmeler…benim de hiç kalkasım yok…Hayatlarını buraya adayan insanların görüntülerine tek tek takılırken kahvemi yudumlamayı ihmal eden ben hemen tavlaya sığınıyorum. Ne yazık ki annem tavla bilmediği için damaya talim edip bu güzel atmosferin tadını çıkarıyoruz. Güneş artık iyice kendini karanlığa gömünce, Foça'nın bir başka güzel yüzü insanı büyülüyor. Ay ışığı,gecenin ışıkları,balıkçı tekneleri,hazin bir müzikle yakamoza kardeş melodiler oluşturuyor. Flüt ve gitar  sesini takip ederek Cafe Foça Karası'na geliyorum. Flütten yayılan sesler Foça'nın taş evleriyle dar sokaklarında sonsuzluğun sesine karışıyor. Fareli Köyün Kavalcısı, benim malum fare misyonumla tekerrür ediyor. Yine içimden tam bana göre sesleri nida halinde...Bir yandan müzik,bir yandan ızgara balık,bir yandan malum meşrubatlar…Yerli yabancı turistler, evrenselliğin mucizesini tarih olacak bu zamana en güzel renkleriyle işliyorlar…Şaşkın usumdan şu dizeler boşluğa terk ediyor kendini:''Garip bir hüzün çöker mi bu kalabalık içinde,taş evlere taş çıkartan bir taş yüreklilik var; gecenin bu serzenişinde Ömrümüze ait bir şeyler arama telaşında kiraya hüküm giymişiz, sonsuz olunabilirlilik düşlerimizi…Oysa hem uzak hem yakını nasıl da kayda değer biz insan dedikleri…''Fosilleşen bir ağıta dönüşüyor içimdeki sesler. Umarım hayattaki formunu bulur .Bir şarkı tuttum flütün sofrasından, belki aklımı kaçırmışlığıma deva olur…
 

HUMUNİ,PUFİDİ TAMAM DA; TOMBİ NASIL OLUR FOÇA'DA?..
Ne diyelim dostlar;yorgun büstümü dinlendireyim dedim...Dolaştım sokakları, buldum 
sizin için de bir çok pansiyon...Konaklamak için keseye uygun pansiyon çok...Zatıali
min ilgisini çeken İyon Pansiyon'a gelelim...Bir şirin,bir tarihi,bir mistik ne desem az 
gelecek; gelin de görün derim.Yeşil bir örtünün,börtü böceğin içinde(lafın gelişi,kene 
yok),tarihi dokusu bozulmadan itina ile dekore edilmiş,zaman makinesi ile ışınlanılmış 
bir yer. Denize 100 metre uzaklıkta,telefon ile rezervasyon yapılabiliyor. Geniş avlusun
da gecenin sesini dinleyerek huzura ulaşabilenlerin yeri.
 

ÇADIRIMIN ÜSTÜNE ŞIP DEDİ DAMLADI… TABİ OTEL DEĞİL DE BEN DOĞA ADAMIYIM, DOĞADAN GELDİM, DOĞAYA DÖNERİM...SÜREKLİ,BİLİNÇLİ,KARŞILIKSIZ BİR EYLEME KUCAK AÇIYORUM DİYORSANIZ HEMEN AŞAĞIKİ SATIRLARA  TROMBOLLÜ ULAŞIN.. Çadır kurmak isteyenler! İmbat Obası mevkiinde çadır kamp alanı mevcut. Buranın kumsalı harika, el değmemiş güzellikte. Kampçılar için özel bir takım tavsiyelerde bulunulmuş: *Çadırı çantadan çıkardıktan sonra düzeltip  öyle çıkarın. Çadırı torbasından çıkarırken de kazık ve direk torbalarına,çadıra,tentene varsa tünele sahip olun. *Çadırınız nemliyse çok gezdirmeyin,kuruyunca yırtılabilir, üzerine ağırlık takın. Çadırı kurduktan sonra önce matları serin,sonra çantaları koyun. *Bolca kağıt,tuvalet kağıdı bulundurun, naylon torbalar içinde muhafaza edin. *Çadır rüzgar almamalı;ya da çok rüzgarlı bir yerdeyse, daha az rüzgar alan bir yere kurun. Arkası rüzgarın yönüne baksın. Suyu engellemek için tentenenin altına taş koyabilirsiniz. Arazi eğimli ise yatanların başı aşağı gelecek biçimde kurun. Eğer arazi taşlık ise taşları ayıklayın,zor taşlar varsa üzerine giysi benzeri eşyalar örtün.Kaya düşmelerinden korunmak için kayaların şeklinden ve renginden bunu anlayabilirsiniz.Açık sarı ve açık kahverengi tonları arasında ise kaya düşmesine uygun yerlerdir. Eğlenceli kamplar.
 

GÜZEL ANLAR VE ONLARIN DAYANILMAZ SONLARI…(ah minel amor Phoaki...!)          Yediğim içtiğim bende bile kalmazken,ruhuma iliştirdiğim rüyaların hafi ? iğinde siz dostlarla naçizane Foça serüveninin şimdilik sonuna geldik... Pazularımı yağlayıp,Nasrettin hoca ayranımı yudumlayıp burnumu çeke çeke yollara düşmenin zamanı geldi…Foça sayfasını sık sık açmak suretiyle,hoşçakalın,buğusu üzerinde… SON OLARAK DEDİKLERİ ŞEY…YOLLAR,YOLLAR…
 

Kendi aracınız ile:İzmir-Çanakkale yolunun 39'uncu kilometresinden sola sapıp 26 km sonra Foça'ya ulaşabilirsiniz.       Otobüs ile: İzmir otogarında,peronların en başında''Eski Foça'' yazar.Kış tarifesinde 06:30'da başlar;akşam 21:15'te son seferdir.Yaz tarifesinde 06:00'dan,23:00'a kadar devam ediyor.Her yarım saatte araç bulabilirsiniz.              ‘' Toprağa tutunduklarımızla suyla suya,                  Akdeniz'e kattıklarımızla yelken açtık; Gün solunumuna….''                                                                                  Özlem'in Mandarini…